KKL'den mezun olanlar (FİRÜZE EDÜMEN PREYGER (2007)
kankev.com
13-05-2007
FİRUZE EDÜMEN (PREYGER)
1921 yılında doğdu, KKL'den 1940 yılında mezun oldu.
Firuze Edümen Bulgaristan/Vidin doğumlu, babası saraç. Şehirde eğitim amacı ile iki Türk kardeş tarafından kurulmuş bir Vakıf var ve Türkiye'den buraya her türlü kitap ve bilgi geliyor.Firuze Hanım burayı çok sık ziyaret ediyor ve o arada İstanbul'da okumayı kafasına koyuyor.
Babasına onu Türkiye'ye göndermesi için ısrar ediyor.
"Ben bu konuda açlık grevi bile yaptım, babam benimle başa çıkamadı" diye anlatıyor.
Israrlara dayanamayan Firuze'nin babası kızına Türkiye'de okuma şansı vermek için onu Sofya'daki Türk Büyükelçiliği'ne imtihana götürüyor. Firuze imtihanı kazanıyor ve tek başına Kandilli Kız Lisesi’nde eğitim görmesi için İstanbul'a gönderiliyor.
İstanbul ve Kandilli tepelerindeki görkemli saray/okul onu çok şaşırtıyor.
Firuze hanım şöyle anlatıyor:
"Biz böyle güzel bir okulda okuduğumuz için çok şanslıydık.Hocalarımız bizlerin iyi yetişmesi için çok gayret ediyorlardı. Özellikle yanlışsız Türkçe konuşmamız ve yazmamız konusunda Türkçe öğretmenimiz Hadiye Candan'ın çabalarını hiç unutamıyorum. Hata istemezdi. "Kendi dilini iyi bilmemek ayıptır" derdi.
Bizleri yani okulda daimi yatılı olanları konserlere, tiyatroya gezilere götürürlerdi.
Atatürk'ün ölümü ile hepimiz yas tutmuştuk. Bizler bir sabah erkenden izci kıyafetlerimiz ile Gülhane Parkı önünde diğer okullardan gelen öğrencilerle buluştuk ve Dolmabahçe'ye kadar yürüdük. Atatürk'ün naşının gemiye bindirilmesini izledik.
Ben Antropolog olup ta Ankara Etnografya Müzesinde çalışmaya başlayınca arasıra Atatürk'ün yattığı odaya arkadaşlarla girer ve ona saygı duruşu yapardık.
Bizler 19 Mayıs törenlerine şortlarımızla katılırdık.İzci teşkilatımız da vardı.
Kandilli'de çok mutlu bir eğitim hayatım oldu.
Hafta sonları çamaşır yıkamamız, ders çalışmamız, ailelerimize mektup yazmamız, danslarımız, gezilerimiz hep aklımda.
Eğer ben sevdiğim bir meslek sahibi olmuşsam ve mutlu bir aile ve arkadaş/ dost çevresi edinmişsem bu bana Kandilli Kız Lisesinin kazandırdığı bir armağandır."
Firuze Edümen KKL'yi bitirdikten sonra Ankara Dil Tarih Coğrafya bölümünden Antropolog olarak mezun oldu. Uzun yıllar Etnografya Müzesinde çalıştı ve son olarak Topkapı Sarayında görev yaptı. Orada Müdür Muavini iken emekli oldu. Şimdi Bebek'teki evinde yaşıyor.
Meral Aybay 2008
Meral AYBAY'dan Firuze Hanım için...
Hassas kayıt cihazı elimde Firuze Hanımın Küçük Bebek'teki evine vardım. Firuze Hanım ile aynı okulun mezunlarıydık. Okulumuzda düzenlemeyi düşündüğümüz "Anı Odası" için eski mezunları bulup onlarla söyleşi yapmak görevi de bana düşmüştü. 1940 yılında liseden mezun olduğuna göre seksen yaşının üstünde olduğunu tahmin ettiğim Firuze Hanımın bastonuyla bile çok zor yürüdüğünü bildiğim için kapıyı çaldıktan sonra açılması için sabırla uzun süre bekledim.
Müze yöneticisi olduğu yılları yansıtan bir titizlikle muntazam paketlenmiş anılarını oturduktan sonra açmaya başladı. Gençlik resimlerindeki duruşu, gülüşü, dudak kıvrımları, ışıl ışıl gözlerle eşine bakışı, muntazam elleri, gür saçları, elbisesinin dantel yakası, mayosuyla kumlara uzanışı kısaca her halindeki inceliği, zarafeti beni derinden etkiledi.
Firuze Hanım sorularıma dikkatle sakin sakin cevap verdi. Bazen yorgun gözlerini açarak daldı, geçmişteki olayları hatırlamaya çalıştı. O konuşurken beni de kendi çocukluğuna, sevdasına, ümitlerine, korkularına, acılarına kattı, sürükleyip götürdü.
Okumak için Vidin'den İstanbul'a gelirken anasından ayrılışının acısını, yatılı okuldaki ilk yalnızlık gecesinin hüznünü, endişesini yüreğimde hissettim.
Onunla aşık oldum coştum, eşinin ölümüne gözyaşı döktüm, İstanbul'un eski baharlarını yaşadım, tramvaya bindim, Boğazdan geçen gemilerin peşinden hülyalara daldım, bahçe duvarlarından sarkan mor salkımları kokladım, onunla el ele Kandilli tepelerinde dolaştım.Yalova'da yıkılan evinin altında kaldım.
Sonra Vidin Çarşısını, camileri, çınarlı büyük parkı, mermer çeşmeyi gördüm.
Tuna boyundaki bahçelerdeki güllerin, akasyaların arasında dolaştık, Vidin ve İstanbul kahvelerinde aynı tütünlerin sarıldığını görüp şaşırdık.. dost bakışlı insanlarla kahve içtik.
Çarşaflı annesinin, ciddi bakışlı babasının elini öptüm. Bayram sofralarına oturdum. Küçücük, badem gözlü, fidan duruşlu Firuze ile ders çalıştım.
O, İstanbul'da parasız yatılı okumak için Tuna kıyısının güzel şehri Vidin'de imtihanlara girdi, kazandı da. Kazanması, doğduğu büyüdüğü yerlerden ayrılması demekti. Üzgündü ama okumaktan vazgeçemezdi. Ben Firuze gibi güçlü olmaya çalıştım, anasının gözyaşlarını içime akıttım.
Düzgün Türkçe'si etkili ses tonu ile hikayesini anlattıkça hayatlarımız birbirine karıştı. Onunki nerede başladı, benimki nerede bitti belli değildi. Okul sıralarında o mu oturuyordu yoksa o solgun kız ben miydim? Sınıfta kahkahalar atan acaba hangimizdi?
Oval Salon'da uyurken acaba aynı rüyaları mı gördük? Arkadaşlarıyla o da kol kola bahçede gezer miydi? Güneş batarken şehrin güzelliğini, büyüsünü, sabahları korunun eflatun erguvanlarını, kuş seslerini benim gibi içinde hisseder miydi?
O sadece benim sorularıma cevap vermiyor, sanki ikimizi anlatıyordu.
Karşımda başarılı bir iş kadını, güzel sevgili bir eş, duygu dolu bir yürek duruyor. Yaşlı mı genç mi artık farkında değilim.
Hem hüzünlüyüm hem sevinçliyim, hem daha fazla anlatsın istiyorum hem yüreğimde acı duyuyorum."Acaba bir gün benimle de birisi böyle söyleşi yapar mı" diye aklımdan geçiyor.
Ben de güneşin batışını, batan güneşle anneme duyduğum özlemi, gece kimseye belli etmeden ağlamalarımı, başarısız olma korkumu, şarkılarımızı, şakalarımızı, danslarımızı anlatacak mıyım? ………
Beni de birileri sabırla dinleyecek mi…..
Evde ses kayıt makinesinin tuşuna basıyorum, Firuze'yi tekrar tekrar dinliyorum, dinleyip düşüncelere dalıyorum.
Nisan 2007
1921 yılında doğdu, KKL'den 1940 yılında mezun oldu.
Firuze Edümen Bulgaristan/Vidin doğumlu, babası saraç. Şehirde eğitim amacı ile iki Türk kardeş tarafından kurulmuş bir Vakıf var ve Türkiye'den buraya her türlü kitap ve bilgi geliyor.Firuze Hanım burayı çok sık ziyaret ediyor ve o arada İstanbul'da okumayı kafasına koyuyor.
Babasına onu Türkiye'ye göndermesi için ısrar ediyor.
"Ben bu konuda açlık grevi bile yaptım, babam benimle başa çıkamadı" diye anlatıyor.
Israrlara dayanamayan Firuze'nin babası kızına Türkiye'de okuma şansı vermek için onu Sofya'daki Türk Büyükelçiliği'ne imtihana götürüyor. Firuze imtihanı kazanıyor ve tek başına Kandilli Kız Lisesi’nde eğitim görmesi için İstanbul'a gönderiliyor.
İstanbul ve Kandilli tepelerindeki görkemli saray/okul onu çok şaşırtıyor.
Firuze hanım şöyle anlatıyor:
"Biz böyle güzel bir okulda okuduğumuz için çok şanslıydık.Hocalarımız bizlerin iyi yetişmesi için çok gayret ediyorlardı. Özellikle yanlışsız Türkçe konuşmamız ve yazmamız konusunda Türkçe öğretmenimiz Hadiye Candan'ın çabalarını hiç unutamıyorum. Hata istemezdi. "Kendi dilini iyi bilmemek ayıptır" derdi.
Bizleri yani okulda daimi yatılı olanları konserlere, tiyatroya gezilere götürürlerdi.
Atatürk'ün ölümü ile hepimiz yas tutmuştuk. Bizler bir sabah erkenden izci kıyafetlerimiz ile Gülhane Parkı önünde diğer okullardan gelen öğrencilerle buluştuk ve Dolmabahçe'ye kadar yürüdük. Atatürk'ün naşının gemiye bindirilmesini izledik.
Ben Antropolog olup ta Ankara Etnografya Müzesinde çalışmaya başlayınca arasıra Atatürk'ün yattığı odaya arkadaşlarla girer ve ona saygı duruşu yapardık.
Bizler 19 Mayıs törenlerine şortlarımızla katılırdık.İzci teşkilatımız da vardı.
Kandilli'de çok mutlu bir eğitim hayatım oldu.
Hafta sonları çamaşır yıkamamız, ders çalışmamız, ailelerimize mektup yazmamız, danslarımız, gezilerimiz hep aklımda.
Eğer ben sevdiğim bir meslek sahibi olmuşsam ve mutlu bir aile ve arkadaş/ dost çevresi edinmişsem bu bana Kandilli Kız Lisesinin kazandırdığı bir armağandır."
Firuze Edümen KKL'yi bitirdikten sonra Ankara Dil Tarih Coğrafya bölümünden Antropolog olarak mezun oldu. Uzun yıllar Etnografya Müzesinde çalıştı ve son olarak Topkapı Sarayında görev yaptı. Orada Müdür Muavini iken emekli oldu. Şimdi Bebek'teki evinde yaşıyor.
Meral Aybay 2008
Meral AYBAY'dan Firuze Hanım için...
Hassas kayıt cihazı elimde Firuze Hanımın Küçük Bebek'teki evine vardım. Firuze Hanım ile aynı okulun mezunlarıydık. Okulumuzda düzenlemeyi düşündüğümüz "Anı Odası" için eski mezunları bulup onlarla söyleşi yapmak görevi de bana düşmüştü. 1940 yılında liseden mezun olduğuna göre seksen yaşının üstünde olduğunu tahmin ettiğim Firuze Hanımın bastonuyla bile çok zor yürüdüğünü bildiğim için kapıyı çaldıktan sonra açılması için sabırla uzun süre bekledim.
Müze yöneticisi olduğu yılları yansıtan bir titizlikle muntazam paketlenmiş anılarını oturduktan sonra açmaya başladı. Gençlik resimlerindeki duruşu, gülüşü, dudak kıvrımları, ışıl ışıl gözlerle eşine bakışı, muntazam elleri, gür saçları, elbisesinin dantel yakası, mayosuyla kumlara uzanışı kısaca her halindeki inceliği, zarafeti beni derinden etkiledi.
Firuze Hanım sorularıma dikkatle sakin sakin cevap verdi. Bazen yorgun gözlerini açarak daldı, geçmişteki olayları hatırlamaya çalıştı. O konuşurken beni de kendi çocukluğuna, sevdasına, ümitlerine, korkularına, acılarına kattı, sürükleyip götürdü.
Okumak için Vidin'den İstanbul'a gelirken anasından ayrılışının acısını, yatılı okuldaki ilk yalnızlık gecesinin hüznünü, endişesini yüreğimde hissettim.
Onunla aşık oldum coştum, eşinin ölümüne gözyaşı döktüm, İstanbul'un eski baharlarını yaşadım, tramvaya bindim, Boğazdan geçen gemilerin peşinden hülyalara daldım, bahçe duvarlarından sarkan mor salkımları kokladım, onunla el ele Kandilli tepelerinde dolaştım.Yalova'da yıkılan evinin altında kaldım.
Sonra Vidin Çarşısını, camileri, çınarlı büyük parkı, mermer çeşmeyi gördüm.
Tuna boyundaki bahçelerdeki güllerin, akasyaların arasında dolaştık, Vidin ve İstanbul kahvelerinde aynı tütünlerin sarıldığını görüp şaşırdık.. dost bakışlı insanlarla kahve içtik.
Çarşaflı annesinin, ciddi bakışlı babasının elini öptüm. Bayram sofralarına oturdum. Küçücük, badem gözlü, fidan duruşlu Firuze ile ders çalıştım.
O, İstanbul'da parasız yatılı okumak için Tuna kıyısının güzel şehri Vidin'de imtihanlara girdi, kazandı da. Kazanması, doğduğu büyüdüğü yerlerden ayrılması demekti. Üzgündü ama okumaktan vazgeçemezdi. Ben Firuze gibi güçlü olmaya çalıştım, anasının gözyaşlarını içime akıttım.
Düzgün Türkçe'si etkili ses tonu ile hikayesini anlattıkça hayatlarımız birbirine karıştı. Onunki nerede başladı, benimki nerede bitti belli değildi. Okul sıralarında o mu oturuyordu yoksa o solgun kız ben miydim? Sınıfta kahkahalar atan acaba hangimizdi?
Oval Salon'da uyurken acaba aynı rüyaları mı gördük? Arkadaşlarıyla o da kol kola bahçede gezer miydi? Güneş batarken şehrin güzelliğini, büyüsünü, sabahları korunun eflatun erguvanlarını, kuş seslerini benim gibi içinde hisseder miydi?
O sadece benim sorularıma cevap vermiyor, sanki ikimizi anlatıyordu.
Karşımda başarılı bir iş kadını, güzel sevgili bir eş, duygu dolu bir yürek duruyor. Yaşlı mı genç mi artık farkında değilim.
Hem hüzünlüyüm hem sevinçliyim, hem daha fazla anlatsın istiyorum hem yüreğimde acı duyuyorum."Acaba bir gün benimle de birisi böyle söyleşi yapar mı" diye aklımdan geçiyor.
Ben de güneşin batışını, batan güneşle anneme duyduğum özlemi, gece kimseye belli etmeden ağlamalarımı, başarısız olma korkumu, şarkılarımızı, şakalarımızı, danslarımızı anlatacak mıyım? ………
Beni de birileri sabırla dinleyecek mi…..
Evde ses kayıt makinesinin tuşuna basıyorum, Firuze'yi tekrar tekrar dinliyorum, dinleyip düşüncelere dalıyorum.
Nisan 2007